21 Ağustos 2011 Pazar

karınca


okluğun ve imkansızlıkların o geniş cömertliğinde yaşadığımız köyde,  çocukluğun şaşırtıcı dehasıyla  kendimizi eğlendridiğimiz oyunlardan biriydi karınca dövüştürme. sarı ve siyah karıncalar vardı.genelde sarı karınca yuvası gördüğümüzde aklımız gelirdi bu oyun 
      bunlardan sarı olanının yerin altında yaşadıklarından dolayı sarı olduğunu, siyah olanların da toprağın üstüne çok çıktıklarından siyah olduklarını düşünürdük.haala bilimsel açıklamasını bilmiyorum.
      onların yuvalarını bulur, kazar, toprakla karışık birkaç avuç bir metrekarelik alana atardık. hemen birbirleriyle kavgaya tutuşurlardı. uzun süre birbirlerini alt etmeye çalışırlardı , bazen birkaç sarı karınca bir siyah karıncaya saldırır bazıları savaş alanını terkederdi.uzun uzun savaşırlardı. 
     onların kavga etmelerini ne üzüntü ne acıma nede hazla seyrederdik sadce çocukca bi merakla bakardık. onların kavgaları beklendik birşeydi zaten, doğanın kanunuydu çünkü doğuştan sarı ve siyahdılar. asıl sıradışı olan, kavga etmek yerine birbirleriyle anlaşmaları aralarındaki sorun başka yolla halletmeleri olurdu.
     Güneydoğu, ırak, suriye,filistin,libya, mısır, afganistan ve diğerleri. yıllardır kanın döküldüğü yerler.sanki birilerinin eğlencesi sarı ve siyah karıncaların savaşları. uzun süredir kanın ve göz yaşının döküldüğü bu topraklar hep sarı ve siyah karıncaların savaşlarına sahne oldu halada oluyor.ya doğuştan sarı ve siyahlardı yada sonradan sarı ve siyahlaştırıldılar, kürt-türk şii- sünni olarak doğmaları savaşmalarını gerektirmiyordu ama daha kürt-dahatürk daha sünni- daha şii olmayı öğrendiler yada öğretildiler. savaştıkca kan döktükce karşısındakine zarar verdikce asıl yapılması gerekenin bu olduğu inancına bağlılkları daha da arttı.
    karıncaların yaradanın  kendisine verdiği farklılıklardan dolayı savaşmaları nekadar doğal ve masumane ise,  yardan'ın kendi katında eşit yarattığı insanların akla gelebilecek tüm farklılılarından kavimsel çıkarlarından hırslarından ve korkularından  dolayı savaşmaları, kan dökmeleri de o derece -beşeri- yaradılışa aykırı ve vahşicedir.


                                                         21.08.11  s. turkoglu  namluların denize paralel uzandığı yerden

14 Ağustos 2011 Pazar

BİR ÇOCUĞUN ÖLÜMÜNÜ BEKLEMEK NE ACI


    doğu afrikada insanlık dıramının ötesinde birşeyler yaşanıyor. 3 yıldır nerdeyse yağmurun yağmadığı bölge susuzluk ve açlıklal mücadele ediyor. somalinin güneyinde içi savaş nedeniyle yardım alamayan insanlar başkent magdişu ya göç ediyor aç ve susuz 500 kilometrelik yolda hregün yüzlerce insan ölüyor.İHH koordinatörlerinden recep güzel in şu sözü bu trajediyi tam anlamıyla özetliyor."BİR ÇOCUĞUN ÖLÜMÜNÜ BEKLEMEK NE ACI"  
      sıcakta oruç tutmaktan yakınan insanların 50 çeşit yememekle donatılmış sofranın başında beklerken " ezan saatini beklemek ne zor" diye içinden yada dışından söylenmesi  ise insanların vurdum duymazlığının ve bencilliğinin ne ölümcül seviyelere ulaştığının açık bir kanıtı.halbuki oruç tutmak sadece açlık la nefsi tebiye etmek değil, açlıkla açın halinden anlamaktır.yada açlarla empati kurmaktır.
    oruç tutarken öğleden sonra iyice acıktığınızda ve susadığınızda  bi düşünün, kendiniz baraaewe deki bir somalili yerine koyun. günlerdir yoldasınız açsınız ve susuzsunuz en son yemeğinizi sahurda değilde 2 gün önce yediğinizi düşünün. çocuğunuz kucağınızda ölmek üzere olduğunu düşünün su yok iyecek yok elinizden birşey gelmiyor öyleki susuzluktan gözyaşlarınız bile akmıyor. 
  anne yada baba olaması farketmez somalideki herhangi bir insana bir bebeğin açlıktan ölmesini beklemek ne kadar acı ise, hayvanların bile sadece yeteri kadar yediği dünyada,dünyanın diğer yerlerindeki insanların  en ufakbir iç sızısı hissetmeden vicdan muhasbesi yapmadan ordaki aç insanları düşünmeden tıka basa karınlarını doyurması da o kadar aşağılıkdır.

                                                                              02/08/2011    s. turkoglu     herkesin tok olduğu yerden.