11 Aralık 2011 Pazar

kendi beyaz ruhunu katletmeye yeminli fakat lakayıt bir savaş makinası

Şu anda Üçüncü Dünya Savaşı’nın içindeyiz. Bu, bir yandan gezegenin çeşitli yerlerindeki işgal, iç savaş ve katliamlarla harlanan; fakat asıl küreselleşmeyle birlikte tek tipleşen [birer savaş makinasına dönüşmüş] insanların gündelik hayatında cereyan eden, psikolojik bir savaş. Eskilerin “geçim derdi, dünya meşgalesi” hatta “hayat kavgası” dediği şey, gelişerek mükellef bir savaşa dönüştü artık. Herkes gırtlağına kadar rekabetçi. Başarı motivasyonu aynı zamanda başkalarını başarısızlığa itme, mahkum etme şeklinde tezahür ediyor. Öyle ki, ötekileri, hatta berikileri kötüleyerek zafer kavanozu yalamak kitlesel, kolektif bir tutku katına yükseldi. Hiç tanımadığınız biri gırtlağınıza çökerse şaşırmayın. Çiklet üreticilerinin binlerce sayfalık stratejik literatür oluşturduğu; anaokulu öğrencilerinin emeklilik planları yaptığı bir çağda yaşıyoruz. Aile babaları rüyalarında banka soyuyor. Her ofis bir savaş meydanı. Fabrikalar, toplam akampından farksız. Bakışmalar, el sıkışmalar filan bile taktik icabı tasarlanıyor. Her sözde bir entrika tohumu var. Bize kurulan iletişimsel tuzaklardan ötürü [Rek-lam-lar!] satın almak zorunda kaldığımız markalı ürünleri, başkalarına kurduğumuz tuzaklara yem niyetine serpiştiriyoruz. Her aile bir müfreze. Mamaafih, baba oğuna soruyor: “Aramızda bir sorun mu var, beni Facebook listenden silmişsin?”…